OSMANLI TOPRAK DÜZENİNİN
TAM BOZULMASI
- Miri Arazinin Kesin Olarak Mülk
Haline Dönüşmesi
I ) Genel Olarak
II) Arazi Kanununun TMK İle
Mülga Olup Olmadığı Meselesi
1) Arazi Kanununun Mer’i Olduğu Görüşü
2) Arazi Kanununun
Mülga Olduğu Görüşü
III) Miri Arazinin Zaman
Aşımı İle İktisabı
1) Genel
Olarak
2) Osmanlı
Hukukunda Zaman Aşımı
3) Miri
Arazide Zaman Aşımı ve Mahiyeti
4) Miri
Arazinin Zaman Aşımı İle İktisabı
- Osmanlı Toprak Düzeninin Bozulmasının Bugünkü Toprak Düzenine Tesirleri
1) Cumhuriyet İdaresi Adaletsiz Bir
Toprak Düzeni ve İlkel Bir Tarımsal Yapı Devralmıştır
2) Cumhuriyet İdaresinin Toprak-İnsan
İlişkilerine Bakış Açısı
- SONUÇ
Miri Arazinin Kesin Olarak Mülk Haline Dönüşmesi
I )
Genel Olarak
Arazi kanunda yapılan değişiklikle
miri arazi fiilen özel mülk haline geçmiş buna rağmen rakabenin devlette olması
ı niteliği değişmemiştir. Osmanlı Devleti mutasarrıfın arazi üzerinde ki hukuki
haklarını tam olarak kesinleştiremeden yıkılmıştır. Yeni kurulun Türkiye
Cumhuriyeti ise eski hukuku kısa bir müddet uygulamış fakat 1926 yılında
İsviçre Medeni Kanununu alarak yeni bir hukuk sistemi oluşturmuştur. Yeni
kanunla beraber miri arazinin mutasarrıfın özel mülkü olup olmadığının
kesinleşmesi için bu arazini mülga olup olmadığı ön meselesi halledilmelidir.
Medeni Kanunun incelenmesi sonucu görülen şu ki yeni kanun detaylı olmasına
rağmen bu konuyu tam olarak ele almamıştır. Bu bakımdan konu ihtilaflıdır.
Arazi kanunun mer’i olup olmadığı hukukçular arasında da bir ayrıma sebep
vermiştir. Bu bakımdan konu detaylı olarak incelenmelidir.
II) Arazi Kanununun TMK İle Mülga
Olup Olmadığı Meselesi
Medeni Kanun’un kabulü ile arazi
kanununun ilga edilip edilmediği konusu ihtilafa s sebep olmuş ve ilk
tartışmalar 1927 de başlamıştır. Mahkemeler ise arazi kanununun mülga olduğu
tezini benimsemişlerdir. Bu konu 1964 yılına kadar mahkeme kararları ile devam
etmişken bu yıllarda tekrar tartışmaya açılmıştır. İki görüş ortadadır birisi
arazi kanunun mer’i olduğunu söylerken diğeri mülga olduğunu iddia etmektedir.
Bu konular incelenecektir.
Arazi Kanununun Mer’i Olduğu
Görüşü
1927 yılında Temyiz Üyesi Rıfat Bey
miri arazinin ilga edilmemiş olup, halen mer’i olduğunu savunmuştur. Medeni
Kanun da Arazi Kanunun ilgasına dair bir hüküm olmadığını söylemektedir. Bu
sebeple de arazinin mülga olduğu iddia edilemez demektedir. Medeni Kanun
devletin mülkiyet hakkını kaldırmamıştır. Bir şeye kim malik ise tasarrufu o
yapma hakkına sahiptir bu bakımdan devlet malik olduğu arazisinde dilediği gibi
tasarruf edebilir. Devlet mülkiyet hakkını üzerinden atmadığı gibi bu mülkiyet
hakkını mutasarrıflara da vermemiştir. Temyiz Üyesi Rıfat Bey, Medeni Kanunun
717. maddesini örnek göstererek mutasarrıfın sadece kendi hayatı boyunca o
araziyi kullanma hakkına sahip olduğunu ifade eder. Müstakil bir kanun
çıkmadıkça rakabe (asıl mülkiyet) devlete ait olmakta devam eder.
Prf.
Dr. Onar da aynı görüştedir. Devletin geçmişten gelen bir hakkı ve bu hakka
dayanan kanun hükümlerinin zımnen mülga olduğu iddia edilemez. Amme Emlak’ı
dünya hukukunda nasıl ay bir kategoride ise, miri topraklarında aynı şekilde
ayrı bir kategorisi olabilir.
Recai
Seçkin de aynı şekilde görüş bildirmektedir ve Arazi Kanununun, Medeni Kanuna
aykırı olmadığını ifade eder. Mutasarrıfın elinde tapu bile olsa arazinin
maliki sayılmaz sadece intifa (mirasçılara geçmeyen mutlak hak) hakkına sahiptir.
Arazi
Kanununun Mülga Olduğu Görüşü
Arazi Kanunun mülga olduğuna dair görüşler,
sarih olarak ilga edilmeyen bütün eski hükümler mer’i demektir. Yani kanun
koyucu bu kanunları teker teker zikretmek yerine muhalif olan akam gibi bir
terim kullanarak hepsini ifade etmiştir. Tatbikat Kanununda arazi kanununun
ilga edildiğinin ifade edilmemesinin sebebini, gayrimenkullere taalluk eden
hükümlerin sadece arazi kanununda değil, diğer kanunlarda da tanzim edilmiş
olmasına bağlamaktadır.
Medeni kanun malın rakabesine tasarrufu
kastetmiştir. Miri arazide iki şahıs vardır biri devlet diğeri mutasarrıftır. Mutasarrıf
hayatta iken devlet miri arazi üzerinde hiç hakka sahip değildir. Medeni
kanunda intifa hakkından bahsetmemektedir. Bu durumda mutasarrıfı intifa sahibi
devleti mülk sahibi göstermek mümkün değildir.
Tapu sicilinde kayıtlı olmayan arazide
devlet şahısların mülkiyet hakkını kabul etmez. Arazi Kanununun mülga olduğunu
savunanlar, miri arazinin kendiliğinden mülk haline geçtiğini iddia
etmektedirler. Yargıtay, arazi kanununa göre miri sayılan arazinin miras
yoluyla intikaline, medeni kanunun miras hükümlerinin tatbikine dair olan
hükümleri de hiçbir zaman bozmamıştır.
Miri arazinin mülga olduğuna bir
delilde 1945 yılında çıkarılan çiftçiyi topraklandırma kanunudur. Bu kanunda
çiftçiye verilen toprak onun mülkü olur hükmü geçer. Tapu sicillerinde de o
kişi üzerine kayıtlıdır. Medeni Kanun geçmişte devlete ait olan rakabe hakkını,
miri arazinin zilyedine yani mutasarrıfa vermiştir.
III) Miri
Arazinin Zaman Aşımı İle İktisabı
1) Genel Olarak:
Zaman aşımı uzun
zaman devam eden fiili durumu hukukileştirmektir. Bu müessese şahıslar arasında
ki ihtilafları ve haksızlıkları da önlemektedir. Zaman aşımı ya bir hakkı sona
erdirir ya da dava edilmesini önler nitelik taşır. İktibas mururu zamanı meriyetinden
itibaren yeni kanuna tabidir. İktisadi zaman aşımı hakkında bir hüküm
uygulanamaz.
2) Osmanlı Hukukunda Zaman Aşımı :
Eski hukukumuzda ve İslam hukukunda zilyetlik
zaman aşımıyla hak kazandırmaz. Zaman aşımı bir iktisap sebebi olarak kabul edilemez.
Mecellede ‘tekadüm-i zaman ile hak sakıt olmaz’ hükmü vardır. Fakat zamanın
geçmesiyle davanın görülemeyeceği kaidesi yoktu. Padişah bu konuda davanın
görülmesi için hakime emir verebilirdi.
Mecellede mülk gayrı menkule taalluk
ediyorsa dava 15 sene içinde zaman aşımına uğrayabilirdi. Bu hüküm vakıf
arazilerde 36 sene olarak ifade edilmiştir.
Not: Bazen zaman aşımı işletmeyen sebepler vardır. Bunlar:
Küçüklük, Delilik ve Bunaklık, Uzak Yerde Bulunmak, Zilyet Tarafından Davacıya
Karşı Cebir Kullanılması (Tegallüp)
3) Miri Arazide Zaman Aşımı ve
Mahiyeti
Miri araziye 10 sene tasarruf
eden kişi bu arazinin tasarruf hakkının iktibasıdır denilmiştir. Zilyedin
alinde senet-tapu bulunsa bile bunun bir hükmü yoktur. Miri arazinin rakabesine
ilişkin davalar ise 36 senede zaman aşımına uğrar. Boş veya mahlül arazide
göçmenlere tefviz edilen yerlerin davası ise 2 yılda zaman aşımına uğrar.
Zilyet, araziyi haksız olarak zabtettiğini açıkça söylerse zaman aşımı olmayıp
arazi sahibine verilir. Tabi davalının araziye haksız olarak tasarruf ettiğini
bizzat hakim huzurunda ifade etmelidir.
A) Hakkı Karar İktisap Zaman Aşımıdır:
Miri araziye taalluk eden kişi
tasarruf hakkını tam kullanmazsa, bu hakkını kaybeder. Bu sebeple tasarruf
hakkının kullanılmaması sebebiyle boş kalan arazide husule gelen tasarruf
boşluğunun o araziyi işleyen ve onda zilyet olan kimse istifade hakkınsa sahip
görülmüştür.
B) Hakkı Karar İskati Müruru
Zamandır:
Zilyet tasarrufunun hakim huzurunda
haksız olduğunu ikrar edebilirse kaç senen geçmiş olursa olsun zaman aşımına
uğramış olmaz ve dava görülmeye devam eder. Miri arazide ki menfaat
mülkiyetinin yani tasarruf hakkının zaman aşımı ile sakıt olmayacağını
gösterir. Arazini işleyen kişiye verilmesinin sebebi ise tapulu arazi sahibinin
değil de araziyi işleyen kişinin devlete öşür vergisi ödemesidir.
4) Miri Arazinin Zaman Aşımı İle
İktisabı
Miri arazi medeni kanunun
kabulünden önce de sonrada zaman aşımı ile iktibas edilir. Kanun koyucu bu
hususu temin için arazinin zaman aşımı ile iktisabını kolaylaştırmış, hatta
hususi bir kanunla özel bir iktisap zaman aşımı kabul etmiştir.
A) 864 Sayılı Tatbikat Kanunu İle İktisap:
Hakkı karar müddetinin dolmasıyla
iktisap edilmiş olan tasarruf hakkı medeni kanunun ilgili maddelerince
kazanılmış bir hak olarak kabul edilmektedir. Tamamlanmamış karar ise belli bir
müddete mahsup olarak tapuya tescil edilmektedir.
B) 810 Sayılı kanun ve 501 Sayılı
TBMM Tefsir Kararı:
Bu kanun tapuya tescil edilmemiş olan
gayrı menkullerin tescilini ve hatalı kayıt edilenlerin tahsisini sağlar.
Senetsiz tasarruf muamelelerini tanzim eder. Hakkı karara dayanarak tescil
talebinde bulunan davalının mahkeme hükmüne ihtiyaç duymadan tapu dairelerinde
işini halledebilir.
C) 1515 Sayılı Kanunla İktisap:
Bu kanun esasında tapuya kayıtlı olup
da harici iktisaplar sebebiyle kayıtları gerçek durumu göstermediği için
sahipsiz duruma düşen arazilerin zilyetleri adına taalluk eder. Bu hüküm mülk
ve vakıf arazide sayılan diğer gayrı menkuller içinde geçerlidir. Kısaca
esasında tapuya kayıtlı olup da sicil dışı tedavül eden miri araziye tasarruf
eden zilyetlerin durumları kanunların koyduğu kaidelere uygun ise tapuya malik
olarak kayıt edilirler.
D) Medeni Kanunun 639. Maddesi
Gereğince İktisap:
Bu madde 20 sene nisasız ve fasılsız bir
araziye talluk eden zilyetin o araziyi kendi mülkü olarak tescil ettirebilir.
Bugünkü tarım topraklarının büyük bir kısmı miri arazidir. Bu maddeye göre bu
arazilerde tatbik sahasına girerler.20 sene zilyetlik ve bu zilyetliğin
nizasız, fasılsız ve malik suretiyle olması. Bu iki şartın ise hakimden karar
almış olması lazım gelmekteydi. Bu şartları uhdesinde toplayan zilyet arazini
maliki olurdu.
Osmanlı Toprak Düzeninin Bozulmasının
Bugünkü Toprak Düzenine Tesirleri
1) Cumhuriyet İdaresi Adaletsiz Bir
Toprak Düzeni ve İlkel Bir Tarımsal Yapı Devralmıştır:
Osmanlı ekonomisinin temeli tarımsal
üretime dayanmaktaydı. Osmanlı devletinde ülkenin büyük bir kısmında miri
toprak rejimi uygulanıyordu. Bunun sonucunda ise tarımsal üretim ihtiyacı
karşılayacak miktara ulaşmıştı. Çifti emeğinin karşılığını alıyordu ve halk
tarımsal ihtiyacını rahat bir şekilde karşılıyordu. Bu da ülkede halkın refah
içinde yaşamasına vesile oluyordu. Osmanlının son dönemlerinde tüm
müesseselerde olan bozulmalar toprak sistemine de yansımıştı. Toprak düzeninin
bozulması ile çiftçi çoğu zaman mültezimler ve tefeciler karşısında yalnız
kalmıştı. Bozulan toprak düzeninde çifti topraksız
kalmış, sermayeder ağalar toprakları ellerinde toplamışlardı. Köylü topraksız
kalınca şehirlere göç etmeye başladı. Osmanlının güney ve güneydoğu
bölgelerinde ağalar ve beyler toprak sahibi oldukları için bu bölgenin halkı
onların himayesinde işçi olarak çalışmaya başlamıştı. Diğer bölgelerde ise miri
arazi belli bir üst kesimin elinde mülk arazi olarak toplanmış ve yine köylü
topraksız duruma düşmüştü. Kısacası devlet toprak düzenine müdahale edemiyor ve
bu durumda köylü ciddi manada sıkıntılar yaşıyordu. Öyle ki devlet son zamanlar
da un buğday gibi gıdaları dışarıdan temin etmeye başlamıştı. Osmanlı da ki
toprak sistemi bozukluğu ekonomik ve sosyal yapının da bozulmasında rol
oynamıştı.
2) Cumhuriyet İdaresinin Toprak-İnsan
İlişkilerine Bakış Açısı:
Cumhuriyet rejiminde insan toprak
ilişkileri demokratik yoldan çözümlenmiştir. Yani yeni kurulan Türk Devleti toprak-tarım
politikasının uygulanma şeklini demokratik bir düzlemde halletmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti mülkiyete saygı temeli üzerine şekillenmiştir. Maksat mülkiyet
hakkını yaygınlaştırmak, topraksız çiftçiyi toprağa kavuşturmaktır. Cumhuriyetin temel toprak rejimi özel
mülkiyete dayalıdır. Bu sebeple topraksız çiftçiye hazine arazilerinden pay
verilmiştir. Aynı zamanda büyük toprak sahiplerinin toprakları
kamulaştırılmıştır. 1945 ve 1961 yıllarında arazi kanunları çıkarılmış ve
topraksız köylüye yeteri miktarda toprak tahsili yapılmıştır. Bu konuda en
önemli çalışmalardan biride 1973 yılında çıkarılan kanundur. Teferruatlı olarak
hazırlanan bu kanunda özel hükümlere göre kamulaştırma yapılmış ve gerektiği
miktarda toprak dağıtılmıştır.
- SONUÇ
Osmanlı Devletinde miri arazi milli
bir toprak rejimi halini almıştır. Bu rejim uzun bir müddet uygulanmış ve
Osmanlıda feodalite teşekkülünü önlemiştir. Osmanlı bu sistem sayesinde
tarımsal üretimi artırmış, köylünün ve halkın rahat içinde yaşamasını
sağlamıştır. Bu sistem sosyal adaletli bir yapıdır ve insan ilişkilerinde
tabakalaşmayı önlemiştir. Yani toplum- kişi menfaat dengesini kurmuştur. Bu
milli karakterli yapı aynı zamanda Türk-İslam düşüncesinin bir mahsulü
olmuştur.
16.
yüzyılda meydana gelen sistematik bozulmalardan toprak yapısı da payını
almıştır. İlk etapta miri arazi yapısının bozulmaması için çalışmalar yapılmış
ancak bunun önü alınamamıştır. Yeni devletin kurulması ile demokratik bir yapı
benimsenmiş ve özel mülkiyete saygı çerçevesinde sorunlar halledilmeye
çalışılmıştır. Bu sorunlar halen günümüz Türkiye sinde devam etmektedir.
Yapılan birçok çalışma tam olarak uygulanamamıştır. Bunda askeri müdahalelerin
büyük etkisi vardır. Türkiye bunun için halen bir model aramaktadır. Ne var ki
milli toprak sistemimiz miri arazi rejimi günümüz şartlarına uyarlanmalı ve
uygulanmalıdır.
Kaynak
CİN H., :Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu
Düzenin Bozulması, Ankara 1978
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Şuayb ATEŞ